_

15 September 2015

ANNE VE BABAMIN YOKLUĞUNU EN ÇOK HİSSETTİĞİM AKŞAM...

     
 Anne ve babamızı kaybettikten sonra, ablalarımla birlikte alt üst olan hayatımızı düzene
koymaya çalışıyorduk. Ben henüz çok küçük olduğum için bu ağır yükü ablalarım üstlenmişti. Onlar yatılı okulda okudukları için benim durumum belirsizdi.
     
            Anne ve babamız vefat edince, kiralık olan evimizden çıkmak ve tüm eşyaları dağıtmak zorunda kalmıştık. Yani bir evimiz yoktu.  Benim okuluma devam edebilmem, barınmam ve karnımı doyurabilmem için bir çözüm bulmaları gerekiyordu. İlkokul öğrencisi olarak onların yanında, yatılı okulda da kalamazdım.

          Ablalarım bir yandan çalışarak, yaza kadar para biriktirip ev tutma planı yaptılar. O zamana
dek benim başımı sokabileceğim ev olarak da, dayımın evinde karar kılmışlardı.

Dayıma, yaz tatilinde ev tutacaklarını ve okullar kapanınca beni onun yanından alacakları sözünü verdiler. Artık kısa bir süre için bile olsa, ablalarımdan ayrı, dayımın yanında yaşamaya başlamıştım.


       


       Annemin öz ağabeyi...
       Öz dayım.
       İnsan müsveddesi.

      Dayımın  iki oğlu vardı.  Büyük oğlu benim yaşıtım, küçük ise bizden iki yaş küçüktü. Her sabah onlarla birlikte okuluma gidiyordum.  Gece gündüz aklımın bir köşesinde ablalarımın bana ettiği tembihler vardı.

''Uslu bir kız ol. Dayını kızdırma. Yengeni üzme. Kuzenlerinle iyi geçin. Derslerine iyi çalış. Sakın yaramazlık, şımarıklık yapma. Okullar kapanınca seni alacağız.'' 


Benim denizim annem, babam ve ablalarımdı. Ben o sevgi denizinin içinde, hoplayıp zıplayan, türlü maskaralıklar yapıp evin neşe kaynağı olan  minicik bir balıktım. Tatlı yaramazlıklar yapmaya ve
sevgiyle şımartılmaya alışık bir çocuktum.
Ama artık beni şımartacak ve çocuksu yaramazlıklarıma göz yumacak  kimsem yoktu. Hiç kimsem yoktu.
Sevgi denizinden çıkmış, minik bir balıktım artık.
Dayımın evinde karaya vurmuştum.


Dayım çok içki içiyordu. İçki içince çok bağırırdı. Kuzenlerimle birlikte korkuyla saklanacak yer arardık. Tüm bunlar  kısacık hayatımda hiç şahit olmadığım, hiç alışmadığım ev halleriydi. İçkili olduğu zamanlarda, evde daha da sessiz olmaya gayret gösteriyordum. Çünkü ondan çok korkuyordum.

 Öyle ki dayımın sarhoş olduğu akşamlarda, yengemin bile ondan korktuğunu ve çekindiğini hatırlıyorum. Huzursuzluk dolu bu evde, dayımdan en uzak bir köşeye  usulca siner, korkudan dudaklarımı ısırarak, ablalarımın bana söylediği sözleri düşünürdüm,
- 'Uslu ol. Sessiz ol. Seni okullar kapanınca alacağız.'


Bir dua gibi tekrarlayıp duruyordum bu sözleri.
Bundan başka bir dua edemiyordum ki. Çünkü başka bir isteğim yoktu.

''Annem ve babam yeniden canlansın '' diye dua etsem, kabul olmayacaktı. Ne kadar dua edersem edeyim, onlar bir daha asla  geri gelmeyeceklerdi. Bunu bilecek kadar büyüktüm.
Ablalarıma yeniden kavuşmaktan başka bir isteğim yoktu.

                 Bir gün okuldan gelmiştim. Sessizce çantamı yere koydum. Hayalet gibi süzülerek, varlığımı hissettirmemek istercesine önlüğümü çıkarmak için bir köşeye giderken, dayımın sesiyle irkildim.

Sinirli bir şekilde ismimi haykırdı. Elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırdım. Dayım tekrar ismimi haykırdı.

-'Gel buraya' dedi.

 Kuzenlerim ve yengem bir kenardan beni izliyordu. Yardım istercesine onlara baktım. Yengemin bakışlarını benden kaçırdığını gördüm. Çaresizce dayımın yanına gittim.
Elime naylon bir poşet verdi.

-'Git bu evden! dedi.

Neden evden gitmemi istiyordu ki dayım?
Hep ablalarımın dediği gibi sessiz ve uslu bir kız olmuştum. Evde varlığım ve yokluğum belli bile değildi. Hiç sesimi çıkarmıyordum. Tabağımdaki yemeği bitiriyordum. Yengeme yardım ediyordum. Derslerime çalışıyordum.

Geçen gün sözlüde öğretmenimin sorduğu bir soruya doğru cevap verememiştim. Acaba dayım onu mu duyup, benim bu akşam evden gitmemi istiyordu? Yıllar sonra dayımın neden beni o akşam evden kovduğunu öğrenecektim.

Elimde  naylon poşetimle evden çıktım. Belki vazgeçer de, beni yollamaz diye dayıma baktım.

Keskin bir demir parçası gibi acıtan bir sesle;

-' Çabuk git bu evden!  Sana ablaların baksın !'  bağırdı. 

'Ama daha okullar kapanmadı ki ' diye mırıldandım evden çıkarken.

Ben kapıdan çıkarken yengemin ne yaptığını hatırlamıyorum. Belki dokuz yaşındaki öksüz ve yetim bir çocuk, akşam vakti evinden kovuluyor diye benim ardımdan  ağlamıştır. Belki de arkamdan ağlamış olduğuna inanmak istediğimden böyle düşünüyorumdur. Onun da iki evladı vardı çünkü. Benim halimi en çok bir annenin anlayabileceğini düşündüğümdendir belki.

 
 Ablalarım İzmir Kız Lisesi'nde yatılı okuyorlardı. Dayımın evi ve ablalarımın okulu arası çok uzaktı.  Belediye otobüsü ile gidersem  dokuz-on durak gitmem gerekiyordu. Ama param yoktu. Para yerine, naylon bir poşet içerisinde sadece  pazen pijamalarım vardı. Mecburen o yolu yürümeye başladım.

Hava iyice kararmış, sokaklarda insanlar azalmıştı. Yol bir türlü bitmiyordu. Yolda  karşılaştığım insanlar, bu saatte nereye gittiğimi soruyorlardı. Korkudan kimseyle konuşmuyor, önüme bakarak kaçarcasına onlardan uzaklaşıyordum. Çünkü ablalarım bana her zaman;
-''Asla tanımadığın insanlarla konuşma'' diye tembih etmişti.
Gerçi dayımı tanıyordum ama...

Yol boyunca anne ve babama beni neden bıraktıklarını sorduğumu hatırlıyorum. Hem yürüyüp, hem de onlara soru soruyordum;
-'Neden gittiniz ki?'
-'Nereye gittiniz ki?'
-'Bir daha hiç gelmeyeceksiniz değil mi?'
-'Niye ki?'
-'Neden gittiniz ki sanki?'

O gece annem ve babamı yanımda olmaları için lafa tutmasaydım, o uzun ve karanlık yollar benim için çok tehlikeli olabilirdi. Neyse ki onlar yol boyu hep yanımdaydı.

Bir an önce ablalarıma ulaşmalıydım. Çünkü onlar beni şefkatle sarıp sarmalardı. Onlar beni tüm
kötülüklerden ve akşamın karanlığından korurlardı. Benim  artık bir annem yoktu ama üç tane küçük annem vardı.
Annelerime ulaşmak ve beni bir daha o eve göndermesinler diye yalvarmak için adımlarımı daha da hızlandırdım.

İki saatlik bir yürüyüşün sonunda ablalarımın okuluna gelmiştim. Yorgunluktan bitkin düşmüştüm. Yatılı okulun kapısındaki,  daha önceden tanıdığım güvenlik görevlisi ağabeye sarıldım ve ağlamaya başladım. Hemen anons edip, ablamı çağırdılar, Beni içeri aldılar ve kaçak olarak o gece okulda kaldım.
 
Kalbim kırıktı,
Ayaklarım saatlerce yürümekten acılar içindeydi.
Geçtiğim karanlık ve bomboş sokaklarda yaşadığım korku yüzünden, minik kalbimin pır pırlanması  yeni yeni geçiyordu.
Ama ablalarımın koynundaydım.

Başarmıştım.
Küçük annelerime ulaşmıştım.
Onların kokusuyla uykuya daldım.
Rüyamda annem ve babam yanımdaydı...






1 comment:

  1. canım benim... insan ne zor imtihanlardan geçiyor. ah..
    gözlerim doldu şu an..

    ReplyDelete